"Dünyayı değiştirmek için önce kendini tanı, barış sağla ve empatiyle hareket et; değişim, bireyden topluma yayılan bir ışıkla başlar."

Bir insanın dünyayı değiştirme arzusuyla yola çıkması, çoğu zaman büyük bir ütopya gibi görülür. Ancak, dünyanın bir bireyin kendi içindeki dönüşümle başladığı gerçeğini göz ardı etmemek gerekir. Günlük hayatın koşuşturması içinde dış dünyayı eleştirirken, çoğu kez kendi eylemlerimizle ya da eylemsizliğimizle bu sistemin bir parçası haline geldiğimizi fark etmeyiz. Bu nedenle, dönüşümün ışığını önce kendimize tutmalıyız.

Mevcut düzenin bir parçası olmanın kolaylığı, bireyleri farkında olmadan süreçlerin dişliçarkları haline getirir. İş hayatında, sosyal ilişkilerde ve gündelik rutinde sürekli olarak bu çarkın içine çekiliriz. Bu düzende bir fark yaratmak isteyenlerin öncelikle kendilerine şu soruyu sormaları gerekir: “Ben bu sistemin neresindeyim ve hangi davranışlarımla ona hizmet ediyorum?”. Bu soruya verilecek samimi bir cevap, bireyin kendi farkındalığını artırmasını ve şahsi dönüşümünü başlatmasını sağlayabilir.

Değişim önce bireyin kendisini tanıması ve kabullenmesiyle başlar. Kendini tanımak, zayıf yönleri, önyargıları, korkuları ve düşüncelerimizi sorgulamak demektir. Kendine dönüp bakabilen bir insan, dış dünyada yapılacak değişiklikler konusunda daha sağlıklı adımlar atabilir. Çünkü birey kendisiyle barışıksa, başkalarıyla da barışık olur.

Bu noktada kendimize inanmak çok önemlidir. Kendimize olan inancımız, dünyayı daha iyi bir yer haline getirme yolundaki en büyük motivasyon kaynağıdır. İnanç, korkuları ve olumsuzlukların ötesine geçerek harekete geçmemizi sağlar.

Dünya değişimini hayal eden bir bireyin sahip olması gereken en temel değerlerden biri, kendine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına yapmamaktır. Empati bu noktada devreye girer. Empati yeteneğimizi geliştirerek başkaların dünyasını anlamaya çalışmak, daha adil bir yaklaşım benimsememize yardımcı olur.

İnsanlar genelde kendi adalet algılarına uygun hareket ederler, ancak bu adalet algısı dış etkilerle kolayca manipüle edilebilir. Oysa ki gerçek adalet, bireyin çıkarlarından ziyade herkes için eşit ve şefkatli bir yaklaşımı gözetir. Bu şekilde hareket eden bir birey, hem kendi çevresine örnek olur hem de toplumsal değişim için çok önemli bir adım atar.

Kendiyle barışık, empati sahibi ve adaletli bireyler, adeta bir kelebek etkisi yaratır. Kendi çevrelerindeki insanlara ilham vererek onların da bu değerleri benimsemelerini sağlarlar. Bu dönüşüm, zamanla çevreden topluma, toplumdan da daha geniş kitlelere yayılarak bir zincir reaksiyonu yaratabilir.

Dünyanın değişimini isteyen bireyin ilk yapması gereken, kendisine ve dünyaya dair sorumluluğunu kabul etmektir. Bu sorumluluğu kabullenmek ve ilk adımı atmak, en zor ama en anlamlı çabadır. Dünyayı değiştirmenin yolu, kendi içimizdeki ışığı yakmaktan geçer. Bu ışık bir kez yanarsa, hem bize hem de çevremize yol gösterecektir.