Türkiye’nin iç ve dış politikasında "Yeni Osmanlıcılık" hamleleri, tavizler ve değişen söylemlerle üniter devlet yapısı ve Cumhuriyet felsefesi risk altında.

Kemalist devleti yıkmaya çalışan siyasal İslamcılar ile ayrılıkçı Kürtler, yanlarına Ülkücü Milliyetçileride alarak sınırların değiştiği coğrafyamızda “Yeni Osmanlıcılık” düşüncesiyle kangren olmuş sorunlara sözde çözüm bulmaya çalışıyor.

Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)  kapsamında Arap Baharı diye servisi yapılan kaos ve isyan dalgasının boyu ve çapı gittikçe genişleyerek, 17 Aralık 2010 tarihinde Tunus’tan esmeye başlayan başkaldırı rüzgârı, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı kasıp kavurdu, deyim yerindeyse taş üstünde taş bırakmadı.

Bir çok ülkenin sınırları değişirken bir çok ülkenin de rejimleri de değişti. On binlerce insan katledildi. Milyonlarca insan yer değiştirmek zorunda kaldı. Sağlık, ekonomik, kültürel, demografik yapı sorunları çığ gibi büyüdü.

Türkiye Cumhuriyeti’ni ilgilendiren en büyük sorun ve sınır Mavi Vatan ile Irak ve Suriye sınırı ve bu bölgede yaşanan sorunlar oldu. Çünkü bu bölgede yaşanan sorunlar Türkiye’yi birebir etkiledi.  Yıllar öncesinden Kuzey Irakta kurulan bölgesel Kürt Devleti, Türk istihbaratı ve devletinin çalışmaları ile olumlu düzeyde ilişkiler kurulmasına sebep oldu. Ancak Suriye’de durumlar farklı. ABD’nin eğitip donattığı PYD ile Türkiye’nin ilişkileri, Ülke çıkarları kapsamında hiçte iyi değildi. Geldiğimiz noktada Suriye Arap Cumhuriyetinde Esad  devrilmiş, rejim değişmiş, deyim yerindeyse kartlar yeniden karılmış ve Türkiye’nin eli biraz daha güçlenmişti.

Bunca yaşanan olaylar ülkemizde iç siyaseti de etkiliyor, dün AK denilene , bugün KARA deniliyor, süreç dinamik bir şekilde ilerliyor.

Öyle ki; geçmişte MHP genel başkanı Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için “Tekeden süt sağılmaz, Erdoğandan da Cumhurbaşkanı olmaz” diyordu. Süreç öyle bir gelişti ki aynı BAHÇELİ , 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde partisinin adayının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğunu söyledi. İç siyasette artık Cumhur ittifakı vardı ve dış politikada düşünceler pareleldi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli 21 Mayıs 2024 tarihli grup toplantısı konuşmasında;

“Türkiye’yi, Cumhurbaşkanımızın değil de başkalarının yönettiğini iddia eden Özgür Bey ve yönetimine soruyorum, mertçe cevap vermelerini bekliyorum:

1– İmralı canisinin ve cezaevindeki terör mahkumlarının affını istiyor musunuz?

2- Vatan topraklarının bir bölümünde bağımsız Kürdistan’ın kurulmasından yana mısınız? Beraber DEM’lendiklerinize söz verdiniz mi?

3- Hangi dış mihrakların nam ve hesabına siyasi çalışma yürütüyor, Türkiye’nin geleceğini kimlerle konuşuyor, kimin folluğunda yatıyorsunuz?

4- 37 kişinin katiline verilen cezalar hukuksuz ise, size göre hukuk nedir? Adalet nedir? Devlet nedir? Siyasi onur ve millet sevdası sizin meşrebinizde ne manaya gelmektedir?” ifadelerini kullanmıştı. Aynı Bahçeli;

22 Ekim 2024'de partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, "Bugün kitabın ortasından hiçbir yoruma ihtiyaç bırakmayacak nitelikte konuşacağım" diyerek, PKK lideri Abdullah Öcalan'la ilgili çağrı yaptı ve "Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM’de DEM Parti grup toplantısında konuşsun, terörün tamamen bittiği, örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığını gösterirse umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın. Ne Kandil ne Edirne, adres İmralı’dan DEM‘e uzansın, bu ağır ve tarihi terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın. Hodri meydan, buna varız. Vatan, millet, devlet, bayrak, ortak gelecek ve tam bağımsızlık için bunu dahi sineye çekmeye sonuna kadar hazırız" ifadelerini kullandı. Normalde bunu başka birisi söylese hukuk karşısında hesap vermekten kurtulamazdı ama Devlet Bahçeli’den çıkan bu sözler hemen “Devlet Aklı” ile tanımlanıyor, parti içerisinde de liderin bildiği bir şey var deyip lidere sadakatlerini bildiriyorlardı.

Sonuç olarak dışarıda yaşanan ve ülkelerin rejimlerini ve sınırlarını değiştiren olaylardan, Türkiye bihaber olamaz, aynı zamanda kayıtsız kalamazdı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ninde kendi ile çelişen söylemlerinin arkasındaki neden “Önce Ülkem ve Milletim, Sonra Partim ve Ben” anlayışıydı. Sürecin gidişatına göre söylemlerde değişti.

İktidarda kim olursa olsun elbette bir çözüm ve mücadele şekli olacaktı.

Mevcut iktidar (Cumhur İttifakı) anladığım kadarıyla sorunları çözme modeli olarak “Yeni Osmanlıcılık” diye tabir edebileceğimiz, sınır ötesindeki bazı etnik yapıları Türkiye’nin himayesinde ama kendi içinde bağımsız olan modelle çözmeye çalışmakta. Bunun için de önce kendi içindeki kangren olmuş sorunu bazı tavizler vererek aşmak istemekte. Bu iç ve  dış politika aklımıza şu atasözünü getiriyor:

“Dimyat’a Pirince Giderken Evdeki Bulgurdan Olmak”

Umarım iyi ve ince hesaplar yapılmıştır, çünkü bu gidişat

Üniter devlet yapısından,

Ulus devlet yapısından,

Cumhuriyetin kuruluş felsefesinden uzaklaşmamıza ve yeni kaotik ortamların hazırlanmasına neden olabilir.

BOP projesinin sahibi ve , bu projede oyuncular yetiştirip filmi başlatan ABD hala bölgede ve ABD çıkarları ile Türkiye çıkarları örtüşmemektedir. Ülkeyi yönetenler tarihe geçecek ama nasıl olduğunu önümüzdeki süreç gösterecek…