Bayramlar, çocuklukta başka türlü yaşanır. Bayramlık ayakkabılarla uyunur, harçlıklar cüzdana değil, hatıralara birikir. Sofrada kalabalık olur, evde neşe… O zamanlar küçük şeylerle mutlu olunurdu çünkü umut büyüktü. Şimdi büyüdük, bayramlar küçüldü.

Bugün bayram. Takvimde yazıyor. Ama sokakta bayram havası yok. İnsanların yüzü asık, gözlerinde yorgunluk var. Ekonomik sıkıntılar, gündelik telaşlar, hayat pahalılığı derken insanlar bayrama değil, geçime odaklanmış durumda.

Emekli maaşı 14.500 lira. Bu rakam kâğıt üstünde fena durmuyor belki ama çarşıya çıkınca işler değişiyor. Bir market alışverişi, bir bayram yemeği, birkaç parça bayramlık derken maaş uçup gidiyor. Torununa harçlık vermek isteyen bir dede, önce marketteki kıyma fiyatına bakmak zorunda kalıyor. Bu yük hafif değil.

Aile ziyaretleri lüks oldu. Öğrenciler, işçiler, emekliler; herkesin ortak duygusu: “Bu bayram da böyle geçecek.”

Bayramlar sadece dinî günler değildir. Aynı zamanda dayanışmanın, paylaşmanın, bir araya gelmenin zamanlarıdır. Ama içinde bulunduğumuz koşullar bu duyguları zorluyor. İnsanlar birbirine el uzatmak istese bile, önce cebine bakmak zorunda kalıyor.

Yine de bu toprakların kadim bir alışkanlığı var: Zor zamanlarda kenetlenmek. Belki sofralar eskisi kadar zengin değil ama hâlâ bir simidi ikiye bölen bir halk yaşıyor bu ülkede. Hâlâ komşusunun çocuğuna bayram şekeri uzatan insanlar var. Ve bu, her şeyden kıymetli.

Evet, bayram gelmiş ama herkesin gönlüne uğrayamamış olabilir. Ancak bu günler geçici. Dayanışma büyüdükçe, adalet sağlandıkça, refah paylaştıkça… O gerçek bayram mutlaka kapıyı çalacak.

Ve bir gün herkesin yüzünde içten bir tebessüm olacak.

Çünkü bayram, umut edenlerin en güzel armağanıdır.