2024 yılına girdiğimiz şu günlerde, asgari ücretin 22.104 TL olarak açıklandığı bir ülkede yaşıyoruz. Hani ilk duyduğumda şu meşhur bilimkurgu filmlerinden bir sahne sandım. Dedim, "Herhalde gelecekte yapay zekâ robotlar bu maaşlarla çalışacak. Biz de şaşkın insanoğlu olarak kenardan izleriz." Ama yanıldım, Aaa cidden bu rakam gerçek!
Bir an düşünün: Gelecekte yapay zekâ robotlar ülkeleri yönetiyor. Bütün kararlar algoritmalardan çıkıyor, insanın vicdanı da yanılabilir kararları da tarihin tozlu sayfalarında kalmış. Derken bir robot önümüze geçiyor ve bağırıyor: "Asgari ücret 22.104 TL!" Diğer yapay zekâ robotların bu habere verdikleri tepkiyi hayal ediyorum. Bazıları veri tabanlarına bakıp "Mantıksal bir hata algılandı," diyor, bazıları şarj kablosunu çıkarıp kendi kendini kapatıyor.
Ama bizim insanımız böyle mi? Bu rakamla geçinmenin şifrelerini hemen çözer. Sabah kahvaltısında simit yerine "hayal" yer, öğle yemeğinde "umut" içer, akşam da "sabır" şöleni yapar. Çünkü şu ülkede bilimkurgu sadece filmlerde değil, aynı zamanda cebimizde, soframızda, hatta görülmeyen maaş zamlarında yaşıyor.
Asgari ücretle ilgili tartışmaların tam ortasında bir de sendikaların tutumuna değinmek gerekiyor. Hani bazen sendikaları izlerken, "Acaba bunların çalışma prensipleri de bir bilimkurgu yazırı tarafından mı kurgulanmış?" diye düşünmeden edemiyorum. Zira son yıllardaki performansları, bilimkurgunun "kurgu" kısmının ötesine geçemiyor gibi.
Biraz daha detaylandırırsak, sendikaların, işçinin hakkını savunması gerekirken daha çok kendi varlıklarını devam ettirme dürtüsüyle hareket ettiğini görüyoruz. Hangi maaş artışına destek verdiklerini, hangi toplumsal olaylarda öne çıktıklarını sorsan, ya sessizlik ya da karmaşık açıklamalarla karşılaşırsın. Türk-İş örneğin, son 20 yılda hangi somut adımları atmış, hangi kazanımları elde etmiş, bilen var mı? Sendikaların bu suskun hali, işçi sınıfının kayıplarına katkı sağlıyor.
İşçi sınıfı bu kadar göz ardı edilirken, şaşırtıcı bir şekilde kimsenin sesi çıkmıyor. Ya da sesi çıkanlar da televizyon ekranlarında "her şey yolunda" diyenlerin çılgın temposu içinde kayboluyor. Böyle bir ortamda, yapabileceğim tek şey kalıyor: Bilimkurgu filmlerine sığınmak.
Filmler, insanın hayal gücünü geliştirir, ama aynı zamanda mevcut düzeni de sorgulatır. Bir yapay zekâ robot, dünyanı daha yaşanılır kılmak için kodlanırken, biz insanlar bu kodları bozarız. Döner yapay zekayı birbirimize zarar vermek için kullanırız. Belki de gerçek bilimkurgu, insanlığın kendi elleriyle yarattığı sorunlarla savaşında gizlidir.
22.104 lira ile geçinmenin imkansız olduğunu bilen hükümet hangi akla hizmet hala hamasi nutuklar atıyor şaşıyorum. Daha da şaşırdığım bu rakama alkış tutan halkın %52'lik kısmı. Bu %30'luk zam muhalefete destek veren işçi sınıfına değil herkese yapıldı. "Hayır biz iktidar ortaklarından yanayız bir yanlışlık olmasın!" diye bekliyorsanız. Yok. Size de, bana da 22 bin lira.
Bir zamanlar Sayın Erdoğan'ın yaptığı simit çay hesabı yapalım sevgili yüzde 52 belki daha iyi anlatırız: Bir çay bir simit 25 lira. 4 kişilik aile desek 100 lira yapar öğünlük. 3x100: 300 lira yapar. Aylık rakam 9 bin lira. Bunun içinde servis yok, okul yok, yemek yok, kira yok, doğalgaz yok. Yokta yok. Geri kalan ücret ile hadi bismillah geçin bakalım. Bir vekilin bir gecelik otel konaklamasını, millete bir aylık maaş olarak reva gören kafa elbet hesabını da verir diyeceğim ama maalesef diyemiyorum. Ofisimizin altında bulunan çay ocağında yapılan konuşmalara kulak kesilince umudum giderek azalıyor. Üzgünüm ama acı günlerin temel sorumluları benim ofisin altında tavla oynayan 55 yaş üstü abilerden başkası değil.
Asgari ücretle ilgili mesele sadece rakamlardan ibaret değil. Aynı zamanda toplumsal bir adalet ve gelecek vizyonu meselesidir. Bir rakamın gerisindeki hikâye, bir milletin hayatta kalma savaşını anlatır. Bu savaşta sendikaların, siyasetçilerin, hatta bireylerin rolleri sorgulanmalıdır. Göz ardı edilen her hak, toplumun geleceğinden çalınan bir tuğladır. Belki bir gün bilimkurgu filmleri izlemek yerine, gerçekten hak ettiğimiz bir yaşamın içinde buluruz kendimizi. O gün gelene kadar, ben film izlemeye devam edeceğim. Çünkü her şeyin sadece bir film sahnesinden ibaret olduğuna inanmak, gerçeklikten daha az acı veriyor.