Sayılar bazı kültürlerde önemli bir sembolizm aracı olarak kullanılmıştır. Sayı sembolizmi özellikle batıl inançlarda ve dini inançlarda kullanılan ve bu sayıların uğurlu geldiğine inanılan bir sembolizmdir. Semboller insanoğlunun hayatında bir şeye inanma ihtiyacından ortaya çıkmış ve inançlarını sembollere bağlamışlardır. Semboller insanların mistik yönünü ortaya çıkarmaktadır. Mistik inançlar ise bazı sembollere bağlı olarak yapılagelen uygulamalardır. Sayılar da Türk kültüründe önemli bir sembol olarak ortaya çıkmaktadır. Üç, beş, yedi, kırk gibi sayıların bir anlamı bir önemi bulunmaktadır.
Yedi sayısı sembolizmde tamlık, bütünlük ya da birlik, göksel uyum, devrilik (periyodiklik) ve tekamülün sembolü olarak kabul edilmektedir. İslami inançta göğün ve yerin yedi katı olduğu düşünülmektedir. Kur’an’da Necm suresinin 14. ve 16. ayetinde bahsi geçen “Sidretü’l-Münteha” Hz. Muhammed’in (SAV) miraca yükseldiğinde eriştiği yer olarak belirtilmektedir. Sidretü’l Münteha terkibi “son noktada bulunan sidre” demektir. Sidr ise ağaç anlamına gelmektedir. Semanın yedinci katı olan bu yerde Hz. Muhammed’in (SAV) ağaç veya makam olarak açıklanan bu yerde ilahi sırlara mazhar olduğu ifade edilmektedir.
Yedi başka kültürlerde de önemli anlamlar ifade etmektedir. Bektaşi inancında bele bağlanan kemer yedi kez bağlanır. Mevlevilikte yedi selam, Bektaşilikte yedi erkan, Ahilikte yedi şart, Sufilikte kalbin yedi iç zarfı bulunur. Hint şifasında ise vücudun yedi çakrasından bahsedilir. Tevrat’ın başında bulunan tekvin kısmında ise dünyanın oluşumu yedi emir ile ifade edilmektedir. Hz. Süleyman’ın mabedindeki şamdanın yedi kollu olması bir tesadüf değildir. Türk inanışında özellikle Altay Türklerinde ölümün ardından “Aldacı” denen kötü ruhlar evin içinde bulunurlar. Bu nedenle yedi gün evden dışarıya eşya çıkarılmaz ve alınmaz. Ölümün ardından yedinci gün ziyafet verilerek kötü ruhlar uğurlanır.
Haftanın yedi gün olması, pamuk prenses ve yedi cüceler, dünyanın yedi harikasının olması ise hem takvim hazırlanarak zamanın ölçülmesinde hem edebiyatta yer verilmesine hem de medeniyetin oluşmasında yedi rakamına verilen önemin göstergesidir.
Hece ölçüsüyle yazılmış ve halk ezgileriyle bestelenmiş manzum eser olarak tanımlanan “türkü” kelimesi Türklere özgülük anlamı da taşımaktadır. Arapça “i” ilgi ekinin eklenmesi ile “Türki” olan Türklere ait anlamı taşıyan kelime zamanla değişime uğrayarak “Türkü” halini almıştır. Türküler zengin bir kültürel hazinedir. İçinde Türk milletinin tarihsel derinliğini, gelenek ve göreneklerini, sosyal yaşamına dair olayları, halk hekimliğini, hayvan ve bitki bilgisini, dinî bilgilerini, yaşamla ilgili her şeyi barındırmaktadır. Bu haliyle türküler Türk milletinin hafızası gibidir. Türkülerde özellikle türkü yakıcıların kendi yaşamlarından izler görmek mümkündür. Örneğin, aşk, ayrılık, sevda, ölüm, gurbet, hicran, vuslat ve fukaralık gibi konular anlatılmaktadır. Bu bağlamda, Ahmet Hamdi Tanpınar “Anadolu’nun romanını yazmak isteyenler, ona mutlaka türküler yoluyla gitmelidir.” diyerek konuyu özetlemiştir.
Sayı sembolizminin izleri türkülere ve türkü öykülerindeki anlatımlar aynı zamanda sinemaya da menba oluşturmaktadır.
TRT Türk Halk Müziği Repertuvarında bulunan türküler ve öykülerine www.repertukul.com adresinden ulaşmak mümkündür. Erzurum Pasinler’den Cafer Kırmızı’dan Muzaffer Sarısözen tarafından derlenen “Adalardan (Elmalı)’dan çıktım yayan” türküsü yedi yıl sembolizminin kullanıldığı türkülerden biridir. Türküde Kıroba Aşireti’nin oba beyi ile konup göçtükleri Çatalçam civarındaki bir köylü güzeli kız arasındaki aşk ve evlilik söz konusudur. Yörük beyi ile köylü güzeli kız evlenir, ancak evlilikleri sonunda köylü kızın yörük aşiretine yani konar göçer yaşama alışmasının zorluğunun olduğunu ifade etmektedir. Türk gelenek ve göreneklerinde evlilikten sonra genç çiftten beklenen dünyaya bir çocuk getirmeleridir. Eğer kısa zamanda bir çocukları olmazsa çiftten birinin genellikle de kadının kısır olduğuna inanılır. Bunda henüz tıbbın gelişmemiş olması tıp gelişmişse de bu tür bir sorun için doktora gitmenin toplum içinde hoş görülmemesi etkilidir. Sonuç itibarıyla bu çiftin yedi yıl çocukları olmaz. Bu süre zarfından toplumsal baskıya dayanamayan kız dualar ederek bir an önce hamile kalmak ister ve sonuçta yedinci yılda bir oğlu olur. Yayla göçü esnasında devenin üstünde çam bir beşikte yatan bebeğin ağaç dalına takılıp kalması ve yırtıcı kuşlar tarafından parçalanması anlatılmaktadır.
“Elmalı'dan çıktım yayan; Dayan hey dizlerim dayan; Emmim atlı, dayım yayan”
“Bebek beni del'eyledi; Yaktı yaktı kül eyledi.”
“Kol bezin dalda bulduğum; Adını Ali koyduğum; Yedi yılda bir bulduğum”
“Bebek beni del'eyledi; Yaktı yaktı kül eyledi”
Türkünün bu acı hikayesi daha sonra Türk sinemasına da konu olmuştur. 1952 yılında Baha Gelenbevi’nin yönetmenliğini yaptığı “Boş Beşik” filmi ve yine 1969 yılında Fatma Girik ve Tugay Toksöz’ün başrollerini paylaştığı aynı isimli filmlerin ortak konusu göç esnasında bebeğin yırtıcı kuşlar tarafından parçalanmasını anlatmaktadır (Beyazperde.com).
Benzer bir yedi yıl hikayesi ise bir başka türküde yine karşımıza çıkmaktadır. Tunceli Ovacık yöresinden Maksut Uşağı Aşireti’nden Ferruh Arsunar tarafından derlenip notaya alınan “Elma attım yuvarlandı” türküsü buna bir örnektir. Buradaki öyküde de yine yedi yıl ifadesi yedi yılın zorluklarını anlatmak için kullanılmıştır. Bu kez evlenen çift bey oğlu ile bey kızıdır ancak yine yedi yıl çocukları olmaz. Yedi yılın sonunda düğünle bayramla kutlanan bebeğin doğumu ve ardından yine göç esnasında devenin üstünden ağaç dallarına takılıp yırtıcı kuşlara yem olan bir bebeğin hikayesi vardır.
“Deveyi deveye çattım; Yuların üstüne attım; Kayınbabamdan hicabettim; Yoklamadım bebek seni; Nenni nenni bebek nenni”
Kültürel kodlarına bakıldığında yedi sayısı sembolik olarak tamlık, bütünlük gibi anlamlara gelmekle birlikte istenilmeyen bir süreci de ifade etmektedir. Özellikle Altay Türklerinde ölümün ardından kötü ruhların evden yedi gün boyunca uzaklaşmadığına dair inancın varlığı ise aslında Anadolu insanının belleğinde yedinin diğer kültürlerden farklı olarak uğur şans olarak görülmediğine hatta yedi ile ilgili inanışın daha çok acı, keder, özlem ve kötü bir şeye işaret olarak sayılabileceği sonucunu çıkarmak da mümkündür.
Sağlıkla güzel bir yıl olsun 2025…