Bazı insanlar, sağlık kurumlarını yalnızca tedavi görmek amacıyla değil, sosyal bir etkinlik alanı olarak kullanıyor. Gözlemlediğimiz bu durumun ardında, belki de yalnızlık, iletişim ihtiyacı ya da topluma karışma isteği yatıyor. Ancak meseleye bir de toplumsal kaynakların verimli kullanımı açısından bakmak gerekiyor.

Geçtiğimiz günlerde bir televizyon programında 365 günün tam 265 gününü hastaneye giderek geçiren bir kadının hikayesini izledim. Bu kadının kronik bir rahatsızlığı yoktu. Durum, ilk bakışta şaşırtıcı ve hatta öfke uyandırıyor olabilir. “Bu kadar sık hastaneye gitmek topluma yük olmaz mı?” diye düşünmek mümkün. Ama biraz daha yakından baktığımızda, belki de o kadının bu ziyareti hayata tutunma çabalarının bir parçasıdır. Belki de hastane onun tek sosyalleşme alanı, tek umut kapısıdır.

Bir tarafta bu bireysel ihtiyaç varken, diğer tarafta toplumsal kaynakların doğru yönetilmesi zorunluluğu bulunuyor. Kaynakların israf edilmesini önlemek adına, yılda belli bir sayının üzerinde hastane ziyareti yapanlardan ücret talep edilmesi gündeme getirilebilir. Ancak böyle bir uygulama, kesinlikle kronik rahatsızlığı olanları kapsamamalıdır. Zira, tedavi gereksinimleri sebebiyle sıkça hastaneye gitmek zorunda kalan bireyler için bu bir zorunluluktur.

Peki ya, kronik bir rahatsızlığı olmayan ama yine de sıkça hastaneye giden bireylerin durumu? Bu insanları yargılamadan önce, hayatlarına biraz daha yakından bakmamız gerekmez mi? Belki çevrelerinde onlara destek olacak kimseler yoktur. Belki evde, dökülk bir koltukta, soğuk duvarlara bakarak günlerini geçiriyorlardır. Belki de hastanenin güler yüzlü hemşireleri, o bireylerin hayatındaki tek şevkat kaynağıdır.

Bu noktada, bireysel çözümler kadar toplumsal çözümler de düşünülmelidir. Sosyal destek mekanizmalarının güçlendirilmesi, insanlara daha fazla sosyalleşme fırsatı sunulması bu gibi durumları azaltabilir. Mahalle bazlı sosyal merkezlerin kurulması, yaşlılara ya da yalnız bireylere yönelik etkinliklerin artırılması, belki de hastanelerin bu şekilde kullanılmasını önlemenin en insani yolu olabilir.

İnsanların hayata tutunma yollarını sorgulamadan önce, onlara daha anlamlı ve yapıcı bir yol sunup sunmadığımızı düşünmeliyiz. Belki de hastanelere şikayetle değil, anlayışla bakmanın vakti gelmiştir.