Merhum gazeteci Hüseyin Ünaldı’nın dediği gibi “sesin kötüyse, şarkı söylemeyeceksin”
Herkes selam olsun, artık lafı dolandırmadan söyleyelim: Basın özgürlüğü, demokrasinin en hayati parçası ama bugün neredeyse iktidarın oyuncağı haline getirilmiş durumda.
Gazeteciler olarak, yalanların, sansürün ve otoriter baskıların gölgesinde çalışmak zorunda kalıyoruz. Ama durup detaylı düşünce, gerçeği aramak, gerçeği anlatmak bir lüks değil, hayatın ta kendisidir. Bu yazıda, basın özgürlüğünün ne kadar savunulması gerektiğini, var olan baskılara karşı nasıl dimdik durabileceğimizi ve baskıya karşı neden ayaklarımızı yere sağlam basmamız gerektiğini konuşacağız.
Ne zaman muhalif bir haber yapmaya kalksam, birilerinden bazı sesler yükseliyor; "dikkat et, fazla ayarı kaçırma" diye. İşte bu tam da basın özgürlüğünü boğmaya çalışan baskı mekanizmalarının en çarpıcı örneği tam olarak bu değil mi? Biz gazeteciler, gerçeği çatlatan, yalanları yüzüne vuran sesler olmalıyız. Ne zaman sistemin damardan içeri sızan çıkarlarına boyun eğsek, o zaman toplumun gerçek sesi kısılır. Artık yalanlara, süslü propagandalara yeter demenin zamanı geldi! Hatta geçti bile.
Teknolojinin nimetleri sayesinde haberleri paylaşmak daha kolay ama bu, eleştirel düşünmeyi de biraz köreltmedi mi? Sosyal medya artık hem bir kurtuluş hem de bir tuzak. Bilgiyi hızla yayabiliyoruz ama aynı hızla yanlış bilgilere de kapılabiliyoruz. Bu yeni dünyada, gerçeği ayırt etmek için daha da dikkatli olmamız gerekiyor. Yani, dijital çağın getirdiği bu karmaşada, sansüre, manipülasyona ve ekonomik baskılara karşı hep beraber dimdik durmalıyız.
Gerçeği aramak ve söylemek için hiçbir zaman pes etmemeliyiz. Her bir haber, her bir röportaj, küçük ama anlamlı bir direniştir. Bizim işimiz, kurulan sahte tiyatroların perdesini aralamak, halkı uyandırmak ve sesimizi yükseltmektir. Zor ve meşakkatli bir iş olmasına rağmen rahmetli gazeteci ustam Hüseyin Ünaldı’nın dediği gibi “sesin kötüyse, şarkı söylemeyeceksin” Bu şiarla işimizi onurla yürütmeye devam ediyoruz.
Artık geleneksel medya tek başına yetmiyor; alternatif platformlar, bağımsız gazeteciler ve blog yazarları sayesinde gerçekten özgür bir basın varlık gösteriyor. Bu platformlar, herkesin kendi sesiyle muhalefet yapılan alanlar haline geldi. Söylenecek çok şey var ve buna kimse engel olamaz. (İnterneti kesmezlerse) Ve unutma sevgili okur, özgür basın, özgür toplumun teminatıdır.
İşte bu yüzden basın özgürlüğü sadece gazetecilerin değil, tüm toplumun hakkı. Gerçekleri yansıtan, sansürü yıkan, sistemin gözlerini kamaştıran bir medya anlayışı, geleceği inşa edecektir. Biz susmayacağız, biz konuşacağız!
Bu vesile ile kıymetli meslektaşım, Halk Tv genel yayın yönetmeni Suat Toktaş’a ve mesleğinden dolayı mahpus damlarında direnen tüm gazeteci meslektaşlarıma da geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.