Protez bacaklarıyla hayata tutunan bir baba, yaşamın tüm yüklerini küçük boyuna sığdıran bir anne, ve daha çocuk yaşta olmasına rağmen kocaman bir yüreğe sahip olan küçük kızları Yağmur…
Bu üç kişi, hayatın sayfalara sığmayan bir hikâyesine imza attı. Bugüne kadar topladıkları hiçbir ödül, hiçbir başarı belgesi, yaşadıkları bu anın yanına yaklaşamadı. Çünkü bugün, yalnızca bir başarı değil, insanlık onuruna yazılmış bir destan kutlandı.
Denizli’den gelen bir telefon, sevinç gözyaşlarıyla çaldı. Tusem bebeğin annesi ve babası, Murat ve Duygu çifti, seslerindeki heyecan ve mutluluğu saklayamadılar. O an anlaşıldı ki, verilen tüm mücadeleler, dökülen tüm ter, edilen tüm dualar bir bebeğin yaşam umuduna dönüşmüş.
Protez bacaklarıyla dimdik duran bir baba, hayatın yükünü sırtlayan bir anne ve küçücük yaşında koca bir kalbi taşıyan kızları Yağmur… Bir bebeğin yaşamına umut oldular. Bir annenin duası, bir babanın gözyaşı, bir çocuğun geleceği oldular.
Bu mücadele, yalnızca fiziksel engelleri aşmanın ötesindeydi. Bu, insan olmanın, dayanışmanın, umudun mücadelesiydi. Bugüne kadar alınan tüm madalyalar, belgeler, başarı hikâyeleri bir kenarda kaldı. Çünkü Tusem bebeğin zaferi, insanlığın gerçek anlamda kazandığı bir gündü.
Hayat boyunca elde edilen hiçbir ödül, bir annenin “Teşekkür ederim” diyerek gözyaşları içinde aradığı bir telefonun yerini tutamaz. Bugün Afyon’dan bir umut yükseldi; protez bacakların, kısacık boyların, küçücük yaşların değil, büyük yüreklerin kazandığı bir zafer yazıldı.
Bu hikâye bize bir kez daha gösterdi ki: Gerçek zaferler madalyalara değil, kalplere yazılır.
Bir bebeğin gözlerindeki ışıltıda, bir annenin duasında, bir babanın gözyaşında hayatın anlamı yeniden doğar.
Bugün sadece bir ailenin değil, hepimizin yüreğine umut serpildi. Bu zafer, insanlık adına kazanılmış en büyük zaferlerden biriydi.