Erdoğan-İmamoğlu Yargı Süreci
T24 internet haber sitesi yazarı Mehmet Y. Yılmaz, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu arasındaki hukuki süreci eleştiren sert bir yazı kaleme aldı. Yılmaz, Erdoğan’ın yaklaşan seçim yenilgisi için "ilk gün" benzetmesi yaparak gündeme bomba gibi düştü.
"Soruşturma Değil, Dedikodu Yapılıyor"
Yılmaz, İmamoğlu hakkında açılan ve tutuklanmasına neden olan soruşturma sürecinin tamamen dedikodular üzerine kurulu olduğunu öne sürdü. Savcının iddiaları gizli tanıklardan gelen dedikodularla şekillendirdiğini, ortada somut hiçbir delilin bulunmadığını vurguladı.
Savcıya Ağır Eleştiri: "Hukuk Fakültesini Nasıl Bitirmiş?"
Mehmet Yılmaz, soruşturmayı yürüten savcının hukuk bilgisi ve yöntemlerini eleştirirken, ifadelerin "mahalle kahvesinde pişpirik oynayan amca" düzeyinde olduğunu ifade etti. Soruşturmanın ciddiyet ve profesyonellikten uzak olduğunu dile getirdi.
Amaç İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı Adaylığını Engellemek
Yılmaz’a göre, İmamoğlu'nun "suç örgütü lideri" olarak hedef alınmasının arkasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi kaygıları yatıyor. İktidarın, seçimleri normal yollardan kazanamayacağı korkusuyla, güçlü rakipleri engelleme girişiminde bulunduğunu iddia etti.
"Bir Sonraki Hedef Mansur Yavaş"
Yılmaz, bu durumun Mansur Yavaş'ı da kapsayabileceğini ileri sürerek, "Birkaç ay içinde Mansur Yavaş'a yönelik benzer operasyonların ipuçlarını görmeye başlayacağız" dedi. Erdoğan'ın ve partisinin güçlü rakipleri siyasi arenadan elemeye çalıştığını savundu.
Yanlış Hesap Halkı Harekete Geçirdi
İmamoğlu'nun tutuklanmasının halkta büyük bir tepkiye neden olduğunu vurgulayan Yılmaz, Erdoğan'ın yanlış hesabının milyonları harekete geçirdiğini ifade etti. Bu tepkinin, ön seçimlerde rekor katılıma neden olduğunu belirtti.
"Erdoğan'ın Yenilgisinin İlk Günü"
Yılmaz yazısını çarpıcı bir şekilde noktalayarak, yaşananların Erdoğan'ın önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybetme sürecinin başlangıcı olduğunu savundu. "Dün Erdoğan'ın önümüzdeki seçimi kaybetme sürecinin ilk günüydü" ifadesiyle yazısını tamamladı.
İşte T24'de yayınlanan makalenin tamamı:
Dedikodulardan iddia üretmelerine bakarak bu operasyonun amacının İmamoğlu'nun adaylığının önüne geçmek olduğunu anlıyoruz. Bu çorabı örmeselerdi ön seçime ilgi böyle olmayacaktı
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun “suç örgütü lideri” olarak tutuklanmasına neden olan soruşturma sırasında alınan ifadesi 121 sayfa uzunluğunda.
121 sayfayı hızla taradığınızda “ifade” denilen şeyin “ifade” olmadığı da anlaşılıyor.
Çünkü esasen “sorgu” denilen şey “sorgu” değil.
İfadeyi alan savcı, savcı değil de mahalle kahvesinde pişpirik oynayan amca olsaydı bunu anlayışla karşılamak mümkün olabilirdi.
Nasıl bitirdiyse hukuk fakültesini bitirmiş, nasıl kazandıysa sınavı da kazanıp savcı olabilmiş, onun için bu “seviyeye” anlayış göstermek de zor.
Çünkü “sorgu” somut olaylar ve tespitler üzerinden yürümüyor.
Birtakım “bitki” isimleri verilmiş “gizli tanıklar” savcıya dedikodu yapmışlar, savcı da dedikoduları soru diye soruyor.
İmamoğlu da yanıt vermemiş zaten. Dedikoduya nasıl yanıt verilir ki?
Bu soruşturma, gerçekten kamu kaynaklarının gereksiz yere harcanıp, bazı kişilerin yolsuzlukla zengin olmalarını ortaya çıkarmak istiyorduysa, böyle yapılmamalıydı.
Mülkiye Müfettişleri, MASAK uzmanları filan bunun için varlar.
Madem bir ihbar geldi, savcı ihbar üzerine böyle bir çalışma yaptırmalıydı.
Gerçekten o işler öyle mi yürütülmüş, bunu somut belgelerle destekleyecek şekilde ortaya çıkarmalıydı.
Sora da karşısına İmamoğlu da dahil olmak üzere sorumlu tuttuğu kişileri alır, önlerine bu kanıtları koyar ve ondan sonra soracağı soruyu sorardı.
O vakit soruların yanıtsız geçiştirilmesinin de biz vatandaşlar açısından ifade ettiği bir şey olabilirdi.
Ama bu yapılmadı.
Çünkü savcının elinde delil melil yok.
Savcı dedikodu yapıyor, sulh ceza hâkimi dedikoduyu kanıt zannediyor ve seçimle iş başına getirilmiş bir yönetici tutuklanıyor.
Sadece bu bile bu operasyonun asıl amacını ortaya koyuyor: Ekrem İmamoğlu’nun, önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçiminden aday olmasının önüne geçmek.
Artık kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya çıktı ki Erdoğan ve partisi, önümüzdeki seçimi normal yollardan kazanamayacağının farkında.
Seçimi kaybetme korkusu o dereceye gelmiş ki böyle uyduruk operasyonlar ile güçlü bir rakibi engelleme peşindeler.
Bundan sonraki hedefin Mansur Yavaş olacağını da bugünden söyleyelim.
İki üç ay geçip, kamuoyundaki tepki bir nebze yatışınca bunun ipuçlarını görmeye başlayacağız.
Sonra operasyon için ne zaman düğmeye basarlar, onu bugünden söylemek zor.
Ancak bu tabloya bakıp demokrasimizin geleceği açısından ümitli konuşmak da mümkün.
Seçimi kazanacak bir adayı elemek istediklerine göre en azından normal koşullara yakın bir seçim yapılmasına izin verecekler demektir.
Seçim yapmayı tamamen kafalarından silmiş olsalardı, adayları bu yollarla eleyip, milleti ayağa kaldırmalarına gerek kalmazdı.
Erdoğan ve çevresine toplaşmış heyecanla el çırpan tayfası dün Türkiye’de neyin değiştiğini ne kadar fark edebildiler, bilemiyorum.
Bir millet yaşlısı, genciyle sokaklara döküldü ve normal şartlar altında CHP ilçe merkezinin yerini dahi bilmeyenler ve hayat boyu öğrenmeyecek kişiler bile o binaları bulup, gidip oy kullandılar.
Kuşkusuz ki çevresindeki kimse bunu Erdoğan’a anlatmayacak.
Zaten haberleri de havuz medyasından takip ettikleri için muhtemelen dünkü kuyrukları görmediler, duymadılar, bilmiyorlar.
İmamoğlu’nun başına bu çoraplar örmeseler, 150-200 bin kişinin arasında gerçekleşecek bir ön seçim yapılacak ve hayat normale dönecekti.
Yanlış hesapları milyonlarca kişiyi harekete geçirdi.
Dün Erdoğan’ın önümüzdeki seçimi kaybetme sürecinin ilk günüydü!