2007 yılıydı. Ekim ayının serin bir günü, şehrin tozlu havasında kendimi bir anda kapının önünde buldum. Osmaniye'de çalıştığım işyerinden kovulmuştum; tüm umutlarımın, planlarımın paramparça olduğu o an, ruhuma bir çöküntü olarak yansıdı. O üç ya da dört gün boyunca evden dışarı çıkmadım. Duvarların arasında sıkışmış gibiydim, sessizliğin ve umutsuzluğun içinde kaybolmuş, yolumu arıyordum.
Bir öğleden sonra telefonum çaldı. Ekranda beliren isim, tanımadığım ama zamanla hayatımın en önemli dönümlerinden birine vesile olacak biriydi: Hasret Gazetesi'nden Ahmet Erkmen. Beni gazeteye davet ediyordu. Görüşünce ne söyleyecektim? Kendimi nasıl ifade edecektim? Bu sorularla gidip tanıştım Ahmet Bey'le. Kısa bir tanışmanın ardından, sade bir kahve eşliğinde uzun uzun konuştuk. O gün hayata tutunmamı sağlayan o cümle geldi ondan: "Sabah gel, bizimle işe başla." Ne mülakat, ne uzun uzun düşünceler... Ahmet Erkmen, sıcak ve gönüllü davrandı. İşte o günü asla unutamam. Hayatımın köklü dönüşümlerinden biri başlamıştı.
O dönem rahmetli Gökhan Erkmen ve tüm Erkmen ailesi, bana sadece iş vermedi, hayatımın en karanlık döneminde ışık oldular. Onların desteği, iyi günün de kötü günün de yanımda olmaları, bende çok derin izler bıraktı. Gazetecilikte ilerlerken kendi işyerimi açmaya karar verdiğimde de yanımda yine onlar vardı. O güven, o destek, o aile sıcaklığı hep omuzlarımda hissettiğim bir yük değil, beni ayakta tutan bir kuvvet oldu. Hayat bazen ummadığınız yönlere sürükler sizi, ama önemli olan yanınızda kimin olduğudur; çünkü destek ve sevgi, bu fırtınalı yolda en değerli pusuladır.
Yıllar geçti, artık emekliyim. Gazetecilikte dolu dolu yılların ardından, bütün o koşturmaca yürüyüşleri yerini sakinlik ve huzura bırakmıştı. Ama tam da bu sakinliğin ortasında telefonum yeniden çaldı. Arayan yine Ahmet Erkmen'di. Bu sefer başka bir davet vardı: Hasret Gazetesi'ne geri dönmeye davet ediyordu beni. Düşünmeden "Elbette!" dedim. Yıllar önce yapılan iyilikleri unutmam mümkün değildi; nasıl olurdu da o eli geri çevirirdim?
Sabır Gazetesi'nde, uzun süre birlikte yürüdüğümüz o yolu, anlayışla karşılayan ve bana hakkını helal eden tüm dostlarımla helalleşip yollarımızı ayırdık. Ersin Şimşek kardeşime de bir iyilik borcum kaldı; biliyorum ki bir gün onu da ödeyeceğim. Ve böylece, yıllar sonra Hasret bitmiş, Hasret Gazetesi'yle büyük hedefler koyarak yeni bir yolculuğa çıkmıştık. İçimde yirmi yıl önce gazeteciliğe ilk başladığımdaki o heyecan, gözlerimde o pırıltı yeniden canlandı. Genç arkadaşlarla, taptaze umutlarla, Osmaniye'ye, bu kadim topraklara yeni bir selam vermek için yeniden buradaydım.
Ve Osmaniye halkına da güzel bir müjde veriyorum: RTÜK onaylı dijital uygulamalı televizyonumuz için adımlarımızı attık. Osmaniye Televizyonu, çok yakında "Hasret TV" adıyla yayın hayatına başlıyor. Biz yine çayı koyduk, her şey yeniden başlıyor. Bu defa daha büyük bir aile, daha büyük hayaller ve daha büyük hedeflerle. Bütün Osmaniye halkına, yanımızda olan herkese ve bizlerle bu yolda yürüyen tüm dostlara, kocaman bir merhaba!
Sabır Gazetesi'ndeki son yazımın başlığı "Veda" idi. Şimdi ise Hasret'te "Yeniden Merhaba" diyoruz. Hayat bazen vedalarla dolu olabilir, ama bazen de küçük bir telefon aramasıyla yeniden filizlenebilir. Bugün, çayı yeniden koyuyoruz ve Osmaniye halkıyla birlikte yeni bir maceraya başlıyoruz.
Hep desteğini veren kıymetli okurlarımızın da burada da beni yalnız bırakmayacaklarını biliyorum. Sevgiyle.